13 Haziran 2011 Pazartesi

Türkiye için android market

Vodafonedan HTC Desire S aldım. Android olayını çok iyi bilmesem de 'market'te dolanırken programların kalitesizliği ve eksikliği dikkatimi çekti. Küçük bir araştırmayla google'ın Türkiye için marketini tamamen serbest bırakmadığını öğrenmiş olduk. Sorduk, danıştık bir kaç çakma market bulduk. Sonra yok efendim, uyumlu değil, bilmem ne hatası derken, galiba hata mı yaptık demeye başladık. Hele de ön kamerayı çalıştıramayınca (çözdük, ama başka mesele). Sonra, tesadüf eseri bir başka ama başarılı market buldum.
Opera mini yükledim. Opera mobile store girdim ve istediğim yazılımı indirerek kurdum. Paralı olanlar dahil var. İhtiyacı olanlara tavsiye olunur.

22 Mayıs 2011 Pazar

Unknown (Kimliksiz)

Güzel ve farklı senaryo. Heyecanlı. Filme Türklerin katkısı yadsınamaz :)
Sinemada izlenir...

20 Mayıs 2011 Cuma

3G'siz arch

Son gelen upgrade ile networkmanager 0.8.999 sürümüne yükseldi. Ve maalesef artık 3G modemimi algılamıyor. Bir iki araştırdım ama nafile, çözüme ulaşamadım. Arch forumlarında aynı sorunu başkaları da yaşamış ama daha çözülememiş. Durup dururken sorun çıktı işte. Düşünüyorum bazen, bu kadar cutting edge (türkçesini uyduramadım) iyi değil demek ki diye... Stabilite güzel bir şey.
Bir de şu Gnome 3 ile nvidia uyuşmazlığı kilitlenme sorunsalına da bir çözüm getirin artık...
Arch ekibi duyuyormusunuz, size diyorum....

9 Nisan 2011 Cumartesi

"Kaybedenler Kulübü" nasıldı...

Uzun zaman sonra "Kaybedenler Kulübü" ile sinema açılışımı yaptım. Nasıl mıydı?
Isssız adam'ı sevdiniz mi? İşte onun gibi bir şey...
Fotoğrafı seviyorsanız bunu da seversiniz. Entel/dantel takılıyorsanız seversiniz. Sinema eğitimi alıyorsanız ya da ileri seviyede teknik bilgiye sahipseniz tahminim seversiniz. Müziklerini mutlaka seversiniz... Isssı Adam gibi basit bir senaryo, manzara/teknik/müzik ile ilgi çekiyor da, başarıyor mu ne? Biraz hayatın akışı gibi bazen monoton, bazen komik bazen işte öyle...

24 Aralık 2010 Cuma

"Fotoğraf"ı anlamıyorum

Geçen meren.org'da okuduğum yazıda parantez içinde ‘En güzel sümüklü çocuk fotoğrafını getir, ödülleri götür‘ ifadesi vardı. Biraz dalgacı, biraz iğneleyici... Alakasız gibi görünen kendimce alaka kurduğum, son zamanlarda bazı fotoğraf sitelerinde (fotono1,fotokritik gibi...) acımasızca "tebrikler çok güzel" diyenlere bir eleştiri furyası var. Hatta bazıları sırf onlara gıcıklık olsun diye ayrıca üye olup sağı solu birbirine katıyor. Anlayamadığım şey şu; siz, ustalar ne istiyorsunuz?
Konuya bir kaç örnekle daha devam edeyim. Güzel bir tarihi eserin güzel fotoğrafına eleştiri; "bu fotoğrafın nesi güzel, o tarihi eser zaten güzel". Güzel bir çevre fotoğrafına eleştiri; "zaten güzel çevre". Teknik olarak güzel olmasa her halde fotoğraf da güzel çıkmazdı. Hatta o kare güzel diye fotoğrafı çekilmiyor mu zaten? Yoksa her fotoğrafta bir kurgu mu olmalı? Kurgu olamıyorsa o güzel fotoğraf olmaz mı? Fotoğraf konusuna göre değil midir?
Asıl soru bir fotoğrafta aramamız gereken nedir? Altın oran, doğru estantane, keskinlik v.s. Bunların hepsi değişken değil mi? Amaca göre değişir. Varmak istediğim yer şu: Bir fotoğrafı beğeneceksek hiç anlamayanın beğendiği bir fotoğraf mı yoksa bir ustanın beğendiği mi önemli? Herkes (anlamayanlar) fotoğrafı beğeniyorsa teknik olarak kurgu olarak hatalıysa o fotoğraf kötü müdür? Yok değil ise bunun kriteri nedir. Yani neye göre çamur atacağız :) Fotokritik gibi siteler çok eleştiriliyor ustalarca ama bir çok kişi enstantane, diyaframı, netliği oradan öğrendi. Bu iyi bir şey değil mi?
Bir ustanın çok beğendiği bir fotoğrafı bazen ben anlamıyorum. Demek ki ya bakmam gereken yere bakmıyorum, ya da bakınca hikayesine anlam katabilmeliyim.
Ustalar bu işi biliyor. Peki biz nasıl öğreneceğiz? Bugün yazdığım yazıya bugünün fotosu, alttan kroplu... :) Ha bir de fotoğrafa müdahale konusu var kafımı karıştıran ama o sonra...

12 Eylül 2010 Pazar

Gene TR klavye

Zenwalk ile yaşadığım türkçe klavye macerasından sonra şimdi de arch'ta aynı sorunla karşılaştım. Ama çözüm aynı olmadı. GDM den KDM ye geçeyim dedikten sonra bin dereden su getirten türkçe klavye koşalamacasının da çözümü bir o kadar kolaymış. Sadece komutu uygularken önemli bir ayrıntı var o da konsolda normal kullanıcı yetkisinde olmak.
Çözüm --------> "$ setxkbmap tr"

7 Mayıs 2010 Cuma

İnternet ve Hobiler üzerine

Küreselleşmenin en yüksek noktaya çıktığı bir dönemde insanlar da biribirine benzemeye başladı bana göre. Zamanının çoğunu işinde geçiren insanoğlu artık eve geldiğinde yatmadan önce bir saatliğine de olsa internete giriyor. Haber okuyor, araştırma yapıyor, oyun oynuyor, bilgi alıyor-veriyor, sohbet ediyor, film izliyor, müzik dinliyor, alışveriş yapıyor v.s. Yani eskiden kafede, orada burada yaptığımız şeyleri evimizde, sıcak çayımızı yudumlarken yapıyoruz. Zevklerimiz değişiyor tabii ki. Örneğin linuxçular belki dışarıda hiç birbirini bilmeyecekken şimdi arkadaş, fotoğrafçılar desen kendini aşmış durumda, nikoncular ayrı, canoncular ayrı, pentaxçılar ayrı yada hepsi karışık, teknoloji meraklıları her yerde, gezginler bir arada, motosikletçiler bir arada ve liste öyle uzayıp gidiyor. Sosyalleşme doğamızda var ama bunun yolunu ne kadar kendimiz belirliyoruz? Kontrol bizde mi şirketlerde mi, yoksa hepsinden biraz mı? Bizim yatkınlığımızı görenler yatkın olduklarımızı desteklemeye devam ediyor. Bizim işimize mi geliyor, yoksa birilerini mi besliyoruz? Tüm zevklerimizin belirlendiği ve insanoğlunun sınırlarının çizildiği bir dünyada ne kadar kendimiziz? Eğer böyle mutlu oluyorsak, problem yok demek mi yoksa birileri bizim böyle hissetmemizi mi istiyor? Bu gidişle gelecekte bize çizilen rotada giden robotlar mı olacağız? Ey insanoğlu, karınca nasıl dürtüleri ile hareket ediyorsa işte sen de onun gibisin. Akıllı sanıyorsun kendini, ama işte sen de sana düşeni yapıyorsun... Yahu arkadaşım, ben böyle mutluyum, karıştırma, bulandırma... De get!

10 Nisan 2010 Cumartesi

Dijital kitap dönemi

Daha önce duymuştum ama şans eseri bugün gözümle gördüm. Idefix'te 15 nisandan itibaren e-kitap satışı başlayacakmış. Açıkçası bu adımı beklemiyordum ve inanılmaz sevindim. Geri kaldığımız şu e-kitap teknolojisine bizim de birileriyle bir yerlerden başlamamız gerekiyordu. Bununla birlikte artık forumlara e-kitap bölümleri açılabilir, tam alevini alamamış olan ağaç-saman kağıdı kitapların yerini tutar mı tutmaz mı tartışmaları ısısını arttırabilir.
Ben nereden geldim buraya? Ders çalışmak için bu e-kitap okuyucuları kağıda basılı olmayan dökümanları okumak amacıyla alabilirmiyim acaba diye araştırıyordum ancak roman ve değişik türkçe kitaplar okuyamayacağım diye de hayıflanıyor, karar veremiyordum.
Neyse bunlar Türkiyede satılır mı diye düşünürken sanırım bu haberi bizden önce almış olan hepsiburada e-slick, iriver story ve walkbook (uzun zamandır Türkiyede tek satılandı) ile ve hızlı al da e-slick, iriver story ile önlemlerini almışlar. Ve benim de en çok ilgimi çeken önce sadece kendi sitesinde tanıtımı yapılıp gittigidiyor ve sahibinden de satılan şimdi de idefix tarafından satışa çıkarılmış olan reeder cihazı diğer seçenek. Bu cihazın diğerlerinden en büyük farkı dokunmatik ekran ve wifi. Beğenenlerin aklında bulunsun dokunmatik olması sebebiyle ekranı yansıma yapabiliyor kontrastı düşürebiliyormuş. Tabii bunlar 5-6 inch ten büyük olmayan cihazlar, her halde birileri çok ufak diye düşünüp 9.7 inch büyüklüğündeki kindle dx i düşünebilir.Neyse Türkiyede 500 ile 700 lira arasında değişen bu cihazlar (yurtdışında da pek farklı değil) sanırım asgari ücret aylığında çalışan kişilerin eline pek geçemeyecek. Peki geliri biraz daha yüksek olanların eline geçebilir mi?
Kendimden hesap yapayım; Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar adlı romanını 28 liraya almıştım geçen ay, dijitali 20 lira olsa aradaki farkı çıkartmak için en az 70 kitap okumam lazım. İş hayatından zaman bulup iyi ihtimalle ayda 2 kitap bitirsek senede 24 kitapla 3 yıl içinde amorti eder. Yanında kendi dökümanlarım rahatça okumak ve isteğin yere istediğin kadar taşımak kar kalıyor. Acaba değer mi?