20 Ekim 2008 Pazartesi

MUSTAFA KEMAL İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını

Kara geceden geceden

Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu

Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar

İnliyordu dağın ardı yasla

Herbir heceden heceden



Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi kağnısına

Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı

Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik

Nam salmıştı asker içinde

Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü

Doğrulmuştu yola, önceden önceden



Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,

Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar

Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı

Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra

Gecenin ulu ağırlığına karşı,

Hafiftiler, inceden inceden



İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında

Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri

Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim

Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına

Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti

Niceden niceden



Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.

Nazar mı değdi göklerden, ne?

Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.

Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır

Nasıl durur Mustafa Kemal'in Kağnısı

Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden



Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,

Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.

Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin

Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım

Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır

Düşerim gerilere iyceden iyceden



Kocabaş yığıldı çamura

Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar

Örtüldü gözleri örtüldü hep

Kalır mı Mustafa Kemal'in Kağnısı bacım

Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik

Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Hiç yorum yok: